BÜYÜK DEVLETLER, BÜYÜK İNSANLAR, BÜYÜK MABETLER

 

AZİZİYE CAMİİ

 Asırlarca dünyaya hükmetmiş, varlığını koruduğu süre içerisinde ihtişamlı yapılara, eşsiz mimari eserlere imza atmış bir imparatorluğun, Osmanlı imparatorluğunun, Anadolu'nun kadim şehirlerinden Konya'da oluşturduğu bir eserden: Aziziye Camii'nden bahsedeceğim. İmparatorluk son dönemlerini yaşarken ortaya konulan bu eser, üzerine binlerce cami yapılmasına karşın hâlen ihtişamı ve zarafetiyle göz doldurmaktadır. Öğrenci olarak geldiğim Konya'da bir arkadaşım vasıtasıyla ziyaret etme imkânı bulduğum bu cami, defalarca ziyaret etmeme rağmen her seferinde beni kendisine hayran bırakmaktadır. Asırlarca dünyaya hükmetme imkânı bulmuş bu necip milletin büyük imparatorluğu, ömrünü sadece savaş sanatındaki yeteneğine borçlu değildir. Bu büyük devlet sadece sınırlarını büyütmekle yetinmemiş, her alanda kendini geliştirmiştir. Nitekim mimari alanda da bir hayli yol kat edilmiş ve bozkırın o uçsuz bucaksız ovalarından Selimiye'yi, Aziziye'yi yapacak bir ruh meydana getirilmiştir. Cami, Karatay ilçe sınırları içerisinde Aziziye mahallesindedir. Merkezi bir konumda olan caminin çevresinde çeşitli dükkânlar bulunmaktadır. Cami Konya'daki diğer önemli eserlere de yakın bir konumdadır. Ulaşımı da bir hayli kolay olan bu eşsiz eser, günümüzde ibadete ve ziyaretçilerine açıktır.

 


CAMİNİN YAPILIŞI

Aziziye Camii'nin yer aldığı mekân, daha önceleri bezirgânlar hanı arsası olarak bilinmektedir. Bizim şu an bahsettiğimiz ve yangın sonrasında yeniden inşa edilerek Aziziye ismiyle anılacak olan caminin yerinde önceleri, 4. Mehmet'in kızlarından Hatice sultanın eşi Musahip Damat Mustafa Paşa tarafından yaptırılan Yüksek Cami isminde bir mabet bulunuyordu. 1867 yılında çıkan bir yangında bu yapı etrafındaki dükkânlarla birlikte yandı. Yangın halkta derin bir üzüntüye sebebiyet vermişti. Yangın sonrasında çok geçmeden “Ebniye Nizamnamesi'ne (Bina Yapım Kanunu) uygun olarak” camilerin inşası için hususi bir imar komisyonu kurulmuştur. Vatandaş ve esnafın beş vakit namazını, cuma ve bayram namazlarını burada eda etmesi hasebiyle bu camilerin böyle harap vaziyette kalması Müslüman halkı üzüntüye ve sıkıntıya sevk etmiştir. Bu hale bir son vermek için şehrin ulema ve eşrafı toplanarak ahaliden az çok yardım toplanmasına ve ilkbaharda yıkılan kale duvarlarının taşları kullanılmak suretiyle ve padişahın da yardımıyla bu camilerin inşa ve ihyasına karar verilmiştir. Yangından sonra 1872 yılında yapımına başlanarak Sultan Abdülaziz, Sultanın annesi Pertevniyal Valide Sultan ve vakfın yardımlarıyla birlikte cami 1874 yılında tamamlanmış ve Aziziye ismini almıştır. Caminin kahvehane, ahır ve arsa gibi gelir getiren vakıfları mevcuttur. Bu vakıflar bir süre hazine tarafından kullanılmıştır. Daha sonra yazılan bir dilekçe sonucu vakıfların iadesi gerçekleşmiş ve vakıf gelirleri tekrar cami giderleri için kullanılmıştır.

 

 MİMARİ YAPISI

Tek katlı olan caminin yapımında gödene taşı kullanılmıştır. Cami Konya'daki Osmanlı eserleri arasında farklılık göstermektedir. Hatta sadece Konya değil Anadolu'daki diğer Osmanlı yapılarından da farklıdır. Caminin farklı mimari formda olmasının temelinde barok, ampir ve rokoko mimari tarzlarının kullanılması yatıyor. Caminin köşelerinde prizma formlu birer ağırlık kulesi bulunmaktadır. Kulelerin köşelerinde yer alan sütunceler ise sağır kemerleri taşımaktadır. Ve üst kısımları külah şeklinde tasarlanmıştır. Bu kuleler camide görüldüğünü söylediğimiz rokoko üslubun bir etkisidir. Yapının kuzeyinde doğusunda ve batısında olmak üzere üç giriş kapısı mevcuttur. Ana giriş kapısı kuzeydeki son cemaat yerinin ortasındadır. Kuzey giriş kapısının, yani ana girişin üstünde mahfil katı, solunda imam odası ve üzerinde müezzin mahfili bulunmaktadır. Güney cephesinin ortasında mihrap, doğusunda kürsü, batısında minber yer alır. Harimin taşıyıcı sistemi olarak kare plan formundaki harim iç cephe duvarlarına sekiz, dıştaki yarım yuvarlak payeler hizasında ise üç tane olacak şekilde dilimli payandalar yapılarak, bu payandalar ise birbirlerine kemerlerle bağlanılarak kasnağı oluşturur. Kubbe, köşelerde yarım yuvarlak payeler üzerine oturan yarım kubbelerle birleşerek sekizgen kasnağın üzerine oturuyor. Cami her cephede iki, toplamda sekiz tane yuvarlak formdaki büyük ölçekli pencere ve kubbe kasnağındaki yuvarlak formda sekiz küçük pencere ile aydınlanıyor. Cephelerde yer alan kapı ölçeğinden büyük pencereler, yapıdaki barok üslubun özelliklerinden. Belki de ziyaretçilerin dikkatini çeken camideki en belirgin farklılık pencerelerin kapılardan daha büyük olmasıdır. Kuzey cephesinde, doğu ve batıdan minare kaideleriyle sonlandırılmış son cemaat yeri bulunuyor. Öndeki beş kemerli açıklığın tasarlanmasında, Konya'daki diğer yapılarda göremediğimiz tarzda bir uygulamaya gidilmiş. Ortadaki kemer diğerlerine göre daha geniş ve daha yüksek. Bunun yanındakiler oldukça dar ve alçak. Kenardakilerse bunlara göre geniş ve yüksek. Ortadaki kemerin yüksekliği örtüş sistemine de yansımış âdeta bu bölüm vurgulanırcasına ortadaki kubbede diğerlerine göre yüksek kurulmuş. Sütunlar tarafından taşınan son cemaat yeri kemerleri üzerindeki antik ve etkili başlıklar, ampir üslubun etkisi. Sütun başlıklarında alttan yukarı doğru açılmış olarak işlenen akan yaprak dizesi ve onun üzerinde de sütun başlığının volütlerinin arasındaki boşluğa yerleştirilmiş istiridye formları yer almaktadır. Son cemaat mahfilinin doğu ve batı köşelerinde yer alan minarelerin kaidelerine bitişik çeşmeler bulunmaktadır. Çeşmeler yapılarının üzerini örten sille taşı dışında tamamen mermerden yapılmıştır. Kitabesi olmayan bu çeşmelerin üzerinde hicri 1342 ve 1240 tarihleri yer almaktadır. Aziziye caminin çeşmeleri günümüzde de oldukça iyi vaziyettedir. Kuzey cephesinin ortasındaki harim giriş kapısında Konya'da alışık olmadığımız Osmanlı geç dönem süsleme özellikleri yer alıyor. Harim giriş kapısın kenarları silmeli sütunceler, söve, kemer alınlığı oldukça yüksek kabartma, kıvrımdan rozet, palmet ve bitkisel motiflerle süslenmiş. Harim girişi üzerindeki bitkisel kabartmalar ve tuğralık altın yaldızla süslenmiş. Girişin her iki yanında birer mihrabiye ve kapı ölçeğinden daha büyük (ki bu barok üslubunun özelliği) yuvarlak kemerli iki pencere bulunuyor. Kuzey cephesinde altı yarım yuvarlak paye bulunuyor. Giriş kapısının üzerinde sultan Abdülaziz'in tuğrası bulunmakta. Doğu ve batı cepheleri simetrik olarak aynı özellikleri taşıyor. Cephelere ikişer yuvarlak kemer formunda barok tarzda büyük pencereler yerleştirilmiş. Doğu ve batı cephesinin ortasına birer hafifletme kemeri içinde harime yan girişler yapılmış. Alınlıklarında Osmanlı tuğrası yer buluyor. Batı cephesindeki sultan Abdülaziz'in tuğrası kazılarak yok edilmiş. Cephelerde yarım yuvarlak dörder sütun bulunuyor. Sütun başlıkları antik etkili (ampir üslubu özelliğinden olmalı). Güney cephesinde ise doğu ve batı cephelerinden farklı olarak kapı aksında mihrap çıkıntısı bulunmakta. Son cemaat yerinin doğu ve batı köşelerinde tek şerefeli birer minare bulunuyor. İki minarede aynı özellikleri taşıyor. Pabuç kısmından gövdeye yatay silmelerle geçiliyor. Gövde dikey silmeyle hareketlendirilmiş. Şerefeye geçiş; gül bezekler, akant ve kengel yapraklarıyla sağlanmış. Diğer barok süslemelerle beraber minarelerin şerefe altlarını süsleyen istiridye formları cami cephelerinde olduğu gibi akantus bitkisinin üzerinde yer almakta. Yukarı doğru açılmış olan buradaki istiridye formları yüksek kabartma olarak işlenmiş plastik bir form. Yedi içbükey dilimden oluşan form, aynı zamanda püskül şeklinde işlenmiş ve aşağı doğru açılmış bir yaprak motifiyle bağlantı kuruyor. İçe doğru iki kat kıvrılan volütler, istiridye formundan oldukça dışa taşmış. Şerefeyi kubbeye bağlayan sütunların kaideleri arasındaki boşlukları dolduran istiridye formları her şerefede sekiz tane olmak üzere caminin minarelerinde toplam on altı tane bulunmakta. Şerefe korkuluğu geometrik kafes tekniğinde süslenmiş. Petek çevresi, sekiz antik başlıklı mermer sütunlu birbirlerine dilimli kemerlerle bağlanarak baldaken tarzında yapılmış ve yatay konik külahla örtülmüş. Minare süsleme unsurları uzak doğu Hint barok sanatı etkilerinde, eklentik sanat özelliklerini yansıtıyor. Merkezi kubbeyle örtülü olan harimin kuzey duvarının ortasında giriş kapısı bulunmakta. Girişin hemen üzerinde mahfil katı yer almakta. Mahfil katına girişin her iki yanına kuzey duvarı içine yerleştirilen taş merdivenle çıkılıyor. Fakat artık kullanım dışı. Mahfil korkuluğu SC kıvrımlarıyla süslenmiş. Mihrap güney duvarının ortasında iki paye arasına büyük ölçekte ve mavimtırak renkli göktaşı adı verilen bir mermerden yapılmış. Kuzey harim giriş kapısı gibi dönem özellikleriyle süslenmiş. Niş kenarlarına, ikişer antik başlıklı dilimli sütun yerleştirilmiş. Niş kabartma tekniğinde kandil bitkisel yapraklarla, kavsara ise istiridye kabuğu motifi ile süslenmiş. Mihrap alınlık kısmında, mihrap ayeti ve kelime-i tevhit yazıyor. Taç kısmı yuvarlak kemer içine alınmış, kemer aralığında nur saçan bir hilal bulunmakta. Kemer kuşağını bitkisel motifler çevreliyor. Minber, mihrap gibi mermerden yapılmış ve mihrabın batısında yer almakta. Yan aynalık bölümünün göbeğinde dik üçgen içi yüksek kabartma tekniğinde kıvrım dallarla süslenmiş. Süpürgelik kısmı dört açıklıklı sivri kemerli. Yan korkuluklara taş kafes tekniğinde geometrik sekiz kollu yıldızlar işlenmiş. Giriş kısmı iki antik başlıklı sütunla taçlandırılmış. Kuran taht bölümü dört sütun üzerine baldaken tarzında sivri kemerlendirilmiş, üzeri taçlanarak armudi külah oluşturulmuş. Yivli gövdeli çifte minarede nispetleri ve şerefe biçimleri bakımından Türk minarelerine göre değişik. Cami, geç dönemde Konya'da barok tarzda inşa edilen bir Osmanlı camisi olarak dikkat çekiyor. İstanbul dışında barok tarzda inşa edilen tek cami olmasından dolayı Konya'da görmeye alışık olmadığımız Osmanlı geç dönem süsleme özelliklerini yansıtıyor. Osmanlı devletinin toprak kaybetmesine rağmen taşrada önemli ve ihtişamlı bir yapıya imza atması devletin gücünü gösteriyor. Lale devriyle başlayan Avrupa sanatından etkilenme ve Türk mimarisinin Konya'da etkisini yansıtması açısından önemli bir geç dönem Osmanlı camisidir. 18. yüzyıldan başlayarak Osmanlı mimarisine giren barok üslubun, 19. yüzyılda rokoko ile birleştirildiği devrin eseridir.

 SON SÖZ

Mamafih şunları söyleyebilirim ki, cami Anadolu'da inşa edilen barok tarzda tek Osmanlı camisi olması hasebiyle dikkatleri çekiyor. Cami hakkında hiçbir bilgiye sahip olmasanız dahi camiyi gördüğünüz vakit mimari formundaki farklılığı kolaylıkla fark edebilirsiniz. Banisi Sultan Abdülaziz'in hüzünlü biten hayat hikâyesinden midir bilinmez ama eşsiz güzelliğinin yanı sıra zaman zaman hüzünlü duruşuyla da sizi etkilemeyi başarıyor Aziziye Camii. Sultan Abdülaziz ve annesi Pertevniyal Valide Sultanın yardımlarıyla inşa edilen bu eşsiz yapı, sultanın adını yaşatmaya devam ediyor. 145 yıldır ayakta olan bu güzel mabede bu güne kadar sahip çıkılmış ve korunmuştur. Artık onu korumak ve gelecek nesillerimize aktarmak bizim görevimizdir. 145 yıldır alınların secdeye değdiği, ellerin semaya açıldığı bu eşsiz mimari eser Türk'ün övünç kaynaklarından biri olmuştur. Her yıl binlerce ziyaretçi ağırlayan bu güzel mabedi görme şansına eriştiğim için mutluyum. Bir gün yolunuz düşerse mutlaka ziyaret ediniz…

 

Vahit GÖRÜR, NEÜ Sınıf Öğretmenliği Öğrencisi

 

Kaynakça

Kasım Hızlı ve Selman Kılıç, Aziziye Camileri/Sultan Abdülaziz Han’ın Yadigarları, İstanbul: Çamlıca

Yayınevi,2013.

KÜÇÜKGÜNAY, MEHMET. “Belde-i Muhayyere || Aziziye Camii || Bölüm 8”. Erişim: 30 Ekim 2019.

https://www.youtube.com/watch?v=c8qFxhJo71c

Yorumlar

Yorum Gönder