KUDÜS

 



25 Temmuz 2019 tarihinde Filistin ziyaretim oldu. Bu yazıda bu ziyaretimden ve orada beni etkileyen bazı anılarımdan bahsetmek istiyorum. 25 Temmuz'dan önceki aylar boyunca Kudüs hakkında birçok kitap okumuş, eğitime ve kampa katılmıştım. Kudüs artık hayallerimi süsleyen bir şehir olmuştu. Oraya gitmeyi, Mescid-i Aksa'da binlerce Müslüman ile omuz omuza namaz kılmayı, oradaki insanlarla sohbet etmeyi her gece başımı yastığa koyduğumda düşleyerek uyuyordum. Haziran ayında bu hayallerimin gerçekleşeceğini haber aldım ve asıl olaylar bundan sonra başladı. Vize verilecek miydi? Havaalanına zamanında yetişecebilecek miydim? Oraya gittiğimde ülkeye alınmama gibi bir sorun yaşar mıydım? Aklımda birçok soru ve kalbimde büyük bir heyecanla o bir ayın geçmesini bekledim. Ve sonunda uçuş günümüz geldi. Çok şükür sorunsuz bir şekilde uçağa bindim. Bu fotoğraf; uçağa ilk binişimin, ilk kez yurtdışına çıkışımın, ilk kez bulutlara bu kadar yakın olup bir miktar delirişimin fotoğrafı. Bu fotoğraf hayalime uçuşumun fotoğrafı oldu. Bu hayatta hiçbir şeyin hayalini bu kadar kurmamış ve hiçbir şey için bu kadar çabalamamıştım. O hâlde uçakta mükemmel bir bulut denizine karşı kahvaltı yaptıktan sonra not defterime yazdığım o satırları buraya alalım.

"Uçaktayım. Hayatımın en büyüleyici manzarasına şahit olurken bir yandan da kahvaltı yapıyorum. İlk defa uçağa biniyor olmamın da verdiği bir heyecan var üstümde. İçim kıpır kıpır. Çok güzel gidiyor her şey şu an. Bir bulut denizinin üstünde uçuyoruz ve bu inanılmaz etkileyici. Kendimi sırıtmaktan alıkoyamıyorum. Güneş yüzümü ısıtıyor, denizin üstünde altın misali parlıyor. O kadar mutluyum ki uyku namına hiçbir şey yok bünyemde. Uyumak istemiyorum. Çünkü bu manzarayı kaçırmak kendime yapacağım bir kötülük olur. Uçağın içi soğuk olduğu için üstüme şal aldım. Şu an bunları omzumda şalım, yüzüme vuran güneş ve mükemmel manzaram eşliğinde yazıyorum. Umuyorum ki Kudüs ziyaretimiz çok bereketli ve güzel geçecek." 

Uçaktan indikten sonra çok şükür havaalanında bir sorun yaşamadık. Bir süre bizi alacak otobüs için bekledik. Ve ziyaretlerimize havaalanının da bulunduğu Akdeniz'e kıyısı olan Yafa'dan başladık.

YAFA/TEL AVİV

 


Yafa, Kenanlıca 'güzel gelin' anlamına geliyor. Akdeniz'e kıyısı var ve yedi bin senedir doğal liman olarak kullanılıyor. Elmas ticaretinin merkezi sayılıyor. Nüfusu ise 700 bin ve 30 bini Müslüman. Portakalıyla meşhur olan bu şehir aynı zamanda Filistin'in en yeşil ve en verimli topraklarını barındırıyor. Portakal ağaçları Osmanlı zamanında, Sultan 2. Abdülhamit'in bir projesi olarak dikilmeye başlanmış ve şu an bu portakallar tescilli bir marka hâline geldi. Şu an eski portakal ağaçlarının yerini yeni Tel-Aviv binaları almış, fotoğrafta gördüğünüz binalar, gökdelenler gibi. Eskiden Yafa'nın küçük bir şehri olan Tel-Aviv, 1948'deki savaştan sonra büyümüş ve şehre şu anki adını vermiş.

Bu güzel manzarayı seyrettikten ve Filistinli rehberimiz Yusuf Bey tarafından bu bilgileri aldıktan sonra Bahriye Camii'ne doğru yol aldık. 

Bahriye Camii



Yafa'da şu an kullanıma açık olan 3 cami var. Bunlar Bahriye Camii, Mahmudiye Camii ve Hasan Bey Camii. Bu camilerde beş vakit ezan okunuyor ama cuma namazı sadece Mahmudiye Camii'nde kılınabiliyor.

Solda minaresi gözüken cami Bahriye Camii'dir. Bahriye Camii, İngilizce'de Sea Mosque yani deniz cami anlamına geliyor. Eskiden Müslüman denizciler denize açılmadan önce bu camide namaz kılarlarmış. Akdeniz'e kıyısı olan bu güzel şehrin çok güzel bir yerine konumlandırılmış ve içerisine girdiğinizde camından izlediğiniz manzara enfes. 

Buradan da öğle namazımızı kılmak için Mahmudiye Camii'ne gidiyoruz.



Mahmudiye Camii



                




Sol üstteki fotoğraf Mahmudiye Camii’nin giriş kapısı. Mahmudiye Camii, bir diğer adıyla Yafa Ulu Camii. Yafa'nın en büyük ve en önemli camisidir. Yafa valisi Muhammed Ebu Nebbud tarafından inşa ettirilmiş ve inşaatı 1812 senesinde bitmiştir. Sol üstte gördüğünüz kapıdan içeri girer girmez hemen sol tarafta sizi Türkiye bayrağı karşılıyor ve bu oraya giden bizler için çok kıymetli bir şey. İlk gördüğümde çok şaşırmış ve duygulanmıştım. Sonradan farklı yerleri ziyaret ettiğimizde de bazı yerlerde Türk bayrakları gördük. Caminin avlusu çok geniş ve inanılmaz bir manevi atmosfere sahip. Caminin içerisinde üç adet avlu var. Bu avlulardan birisi hanımlar için ki böyle bir şeyi ilk defa gördüm. Açıkçası hanımlar için ayrı bir avlu olması beni çok mutlu etti. İçinde rahatça abdest alabileceğimiz bir abdesthane ve ayrıca hanımlar için bir mescit var. Caminin 4 mezhebi temsilen 4 mihrabı var. Girişte sağda Hanefi, yanında Şafi, dışarıda Hanbeli ve Maliki mihrapları var. Ayrıca içerisinde eskiden medrese varmış ama şu an Yahudiler tarafından işgal edilmiş ve 2 kat daha çıkılarak otel hâline getirilmiş. 

Mahmudiye Camii'nde öğle namazımızı kıldıktan sonra çıkıp ecdadımızdan kalan bir eseri görmek için caminin arka tarafa geçiyoruz. 

 


Sultan 2. Abdülhamid'in tahta çıkışı için Safat, Hayfa, Akka, Kudüs ve Yafa şehirlerinde saat kuleleri inşa edilmiştir. Diğer dört saat kulesi yerinde dururken Kudüs'teki saat kulesi çalınmış ve şu an British Museum'da sergileniyor.  Yafa'daki saat kulesi Mahmudiye Camii'nin hemen arka tarafındadır. Bu saat kulesini burada görmek beni çok duygulandırdı. Çünkü buranın hâlâ bizim olduğunu ve bizi beklediğini hissettim ki Kudüs ziyaretimiz boyunca ecdadımızın bu şehre verdiği değeri birçok kez görebiliyorsunuz. 

Yafa'dan ayrılarak Kudüs'e doğru yol alıyoruz. 

KUDÜS





Buradaki ilk durağımız Peygamber Efendimiz (sav) zamanında yapılan Hendek Savaşı'nda hendek kazma fikrini veren ve Kudüs' ün fethinde ordunun içinde bulunan Selman-ı Farisi'nin makamının içinde bulunduğu cami oluyor. Cami biz gittiğimizde kapalıydı ve açmak için bir amca geldi. Kapıyı açıp gitti. Biz içeride abdestlerimizi tazeledik ve Selman-ı Farisi makamını görmek için içeriye girdik. Burada rehberimizden bilgi aldıktan sonra dışarıya çıktık ki çok güzel bir manzarayla karşılaştık. Türkiye'den geldiğimizi duyan amca elinde bir kutu gofretle bizi bekliyordu. Bunu düşünürken hâlâ gözlerim doluyor. 

Buradan sonraki durağımız Asansör Kilisesi oluyor.


Asansör Kilisesi

                       



                                                                                                


Asansör Kilisesi'nin, Hz. İsa'nın görüldüğü son nokta olduğuna inanılıyor. İçerisinde Yükseliş Kubbesi bulunuyor. Hristiyanlar Hz. İsa'nın buranın içinde bulunan, sağ üstteki fotoğrafta görülen taştan göğe yükseldiğine inanıyorlar. Hz. İsa biz Müslümanları da ilgilendirdiği için Selahaddin Eyyubi şehri fethettiğinde buraya bir cami yaptırmış. Ama bu cami namaz kılma amacıyla değil, siyasi amaçla inşa ettirilmiş bir cami. Müslümanlar hariç herkesten içeriye girmek için para alınıyor.

Buradan sonraki durağımız beni çok fazla etkileyen bir manzaraya sahip olan Zeytin Dağı.

Zeytin Dağı

 



Zeytin Dağı'ndan görülen muhteşem bir Mescid-i Aksa manzarası var. Fotoğrafta görülen beyaz taşlar, tanesi milyon dolarlara satılan Yahudi mezarları. Bu kadar pahalı olmalarının sebebi, Yahudilerin burası hakkında bir inanışlarının olmasıdır. Sırat köprüsü Zeytin Dağı ve Mescidi Aksa arasına kurulacak, tekrar dirilmenin yaşanacağı o gün buradaki mezarlarından çıkarak sırat köprüsünden önce geçeceklerine inanıyorlar. Buna o kadar çok inanıyorlar ki bu mezarlara milyon dolarlar veriyorlar. Rehberimiz bu bilgiyi bize aktardığında çok şaşırmıştım.

 


Bir yandan rehberimiz Yusuf Beyin anlattıklarını dinlerken ve Zeytin Dağı'ndan bu manzarayı izlerken bir ağacın gölgesinde oturarak defterime bir şeyler karaladım. Bu bizim ilk karşılaşmamızdı ve ben fazlasıyla heyecanlı ve duygusaldım.

"Mescid-i Aksa' yı ve çevresini görebileceğimiz bir yerdeyiz, Zeytin Dağı'nda. Kubbet'üs Sahra karşımda güneş gibi kubbesiyle parıl parıl parlıyor. Bu manzara hem çok tanıdık geliyor hem de sanki ilk kez görüyormuşum gibi heyecanlıyım. İçinde olduğum bu durum bu zamana kadar hayatımda hiç tatmadığım bir duygu. Ve şu an hayal âleminde gibiyim. Bu andan kopmak, bu manzaradan uzaklaşmak istemiyorum. Her şey o kadar güzel ki birkaç damla gözyaşı kayıyor yanağıma, bu hep mutluluktan. Nasıl iki sevgili buluşur ve insanın içi içine sığmaz, buna benzer bir his içerisindeyim. Şu an o kadar farklı bir atmosfer içindeyim ki bu anı dolu dolu yaşamak ve gözlerimin bu manzaraya doymasını istiyorum."



Zeytin Dağı'nda geçirdiğimiz uzun bir süreden sonra otelimize gittik. İkindi namazlarını kıldıktan ve yerleştikten sonra akşam yemeğine indik. Ardından en çok beklediğim buluşma için yola çıktık, Mescid-i Aksa için. Fazlasıyla heyecanlıydık ve geç kalmamak için çok hızlı yürüyorduk ki ortaya böyle hoş bir manzara çıktı.

Bu fotoğrafta yanımda olan arkadaşım Zeynep. Ki ondan da bahsetmeden geçemeyeceğim. Onunla 23 şubatta gittiğim Aksa Hatipleri kampında tanıştım. Ve tamamen tevafuk bir şekilde aynı grup ile geldik Kudüs'e. Kudüs'e onunla birlikte gitmek çok güzel bir hatıra olarak zihnimde ve kalbimde duruyor.

Akşam ve yatsı namazlarımızı Mescid-i Aksa'da kıldık ve ardından ilk günü sonlandırmak için otelimize gittik.


İkinci güne çok büyük bir mutlukla uyandım. Sabah namazını kılmak için Mescid-i Aksa'ya gittik. Namazımızı Kıble Mescidi'nde kıldık. 

Bugünkü rotamız Mescid-i Aksa'nın içine doğru olacak.

Şam Kapısı

 


Şam kapısı, İngilizce ismiyle "Damascus Gate". Bu kapıdan Şam'a gidildiği için bu ismi almış. Bu kapıdan içeri girerek çarşılarda gezdik. İçeride çok fazla çarşı ve dükkân var. Burada hac duraklarını da içeren üç kilise var. Bunlar: Kıyamet Kilisesi, Doğuş Kilisesi ve İşaret (müjde) Kilisesi. Şam kapısından girip dükkânların arasından ilerledikten sonra durağımız Kıyamet Kilisesi oluyor.

Kıyamet Kilisesi

                               

Fotoğraf 1 Kıyamet Kilisesi'nin Girişi                Fotoğraf 2 Aziz Helena’nın Heykeli               Fotoğraf 3 Hz. İsa ve taş

                       








                                                                                                        

Kıyamet kelimesinin anlamı, kabirden çıkmak demek, kilisenin ismi buradan geliyor. Bizans İmparatoru Konstantin'in annesi Helena, 335 tarihinde bu kiliseyi yaptırmış. Aynı zamanda kendisi hac yolunu bulup haccı başlatan kişi olarak biliniyor. Kilisenin içinde heykeli de var. Hz. İsa'nın çarmıha gerildikten sonra bu kilisenin girişinde bulunan bu taşın ( fotoğraf 3) üzerine yatırıldığına inanılıyor. Buraya gelen Hristiyan hacılar bu taşa secde ediyor, bu taşı öpüyor, ellerini yüzlerini ve eşyalarını bu taşa sürüyorlar. Girişte sağda bulunan merdivenlerden yukarı çıkarsanız sağınızda Hz. Meryem ve Hz. İsa'nın son kez görüştüğü yer olduğuna inanılan alanı görebilirsiniz. Kilisede buraya gelen tapınak şövalyelerinin her geldiklerinde duvara çizdikleri haç işaretleri de hâlâ duruyor. Ve bu kilisenin Hristiyanlar için daha birçok önemi var. Son olarak şunu söylemek istiyorum, Kıyamet Kilisesi'nin anahtarları 850 yıldır iki Müslüman ailededir. Bu iki ailenin mensupları kiliseyi sabah açıp akşam kapatıyorlar. Kilisenin anahtarlarının Müslümanlarda olmasının sebebi Hristiyan mezheplerinin arasında çıkan ihtilaflar. Kilisenin içi o kadar büyüktü ki içinde çok uzun zaman geçirdik. 

 


Buradan Burak Duvarı'nı görebileceğimiz bir yere gittik. Üstteki fotoğrafta gözüken düz duvar Yahudilerin Ağlama Duvarı olarak isimlendirdikleri ama bizim Burak Duvarı olarak kabul ettiğimiz yer. Eskiden burada bulunan bir mahalle ve birçok ev varmış ama Yahudiler bu mahalleyi yıkarak kendileri için ibadet etme alanı yapmışlar.

Dinlenmek için buradan Mescid-i Aksa'nın içerisindeki bir kafeye gittik. Kafenin sahibi Ebu Amad Bey, bu kafenin altından Mescid-i Aksa'ya giden iki tünel bulunduğu için Yahudiler kafe sahibine milyon dolarlar teklif ediyorlar ama tabi ki kafe sahibi bunu kabul etmiyor. Burada dinlendikten sonra namazlarımızı kılmak için Kubbet'üs Sahra'ya gittik.

Kubbet'üs Sahra

 



Emevi halifesi Abdülmelik bin Mervan tarafından yaptırılan bu yapı 8 köşeli, bunun sebebi arşı taşıyan 8 meleği temsildir. 52 camı 52 haftayı, 12 kolonu 12 ayı, 4 sütunu 4 mevsimi temsil ediyor. 

Sahra taş anlamına geliyor. İçinde bulunan taş sebebiyle bu ismi almıştır. Biz Müslümanlar için önemi büyük olan bu mukaddes taş, Peygamber Efendimiz (sav)'in miraca yükseldiği taştır. Mukaddes kayanın altında Ruhlar Mağarası bulunuyor. Peygamber Efendimiz (sav), burada Ulu' l-Azm peygamberlere namaz kıldırmıştır. Biz de Ruhlar Mağarası'nda namaz kıldık. Cuma namazlarında ise Kubbet' üs Sahra kadınlar için ayrılıyor. Cuma günü biz de burada cuma namazımızı kıldık. 

Ertesi gün ise Türkiye'ye dönüş vaktimiz gelmişti. Kudüs'te yaşadıklarım ve tecrübe ettiklerim kitaplardan okunup öğrenilecek şeyler değil, ki Kudüs'ü ziyaret eden herkesin böyle hissettiğini düşünüyorum. Bu yüzden Kudüs'ü anlamak için çokça okuyup araştırma yapmalıyız. Buna ek olarak kesinlikle Kudüs'ü ziyaret etmeliyiz. Bir şairin de şiirinde dediği gibi Kudüs'e bir kez gidilir, sonrakiler hep dönüştür. Dönerken uçakta acaba bir daha ne zaman nasip olur diye düşündüm. Bu ziyaretimin üstünden yaklaşık bir buçuk yıl geçti ve hala ne zaman nasip olur da Kudüs'e dönerim diye düşlüyorum. İçimde büyük bir hasret var.

Özgür Beytülmakdis'te görüşmek üzere.


MELİSA RAHMİYE DEMİRCİ/ Necmettin Erbakan Üniversitesi İngilizce Öğretmenliği Mezunu

Yorumlar

  1. Gitmiş kadar oldum, gayet başarılı

    YanıtlaSil
  2. Yararlı bir yazı olmuş.

    YanıtlaSil
  3. Çok keyifli bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık Melisa hanım. En kısa zamanda bu ziyareti tazeleyelim.. :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Teşekkür ederim Zeynep hanım. İnşallah tekrarı da beraber olur diyelim :)

      Sil

Yorum Gönder